İftira ve yalanlarla insanların hayatını karartıp, bundan haz alan insanların yaptıklarından utanç duymamalarının nedeni, "hasta" oluşlarıdır... Toplumun her kesiminde böyle tipler var... Böylelerine öfkelenmek yerine tedaviye ikna etmek için iyi davranmak gerekir... Kaybetmek kolaydır, zor olan böylelerini de kazanabilmektir... Bugünkü, "Yalan Hasan" öykümle başbaşa bırakayım sizleri... * * * Mahallede hiç kimse annesi ve babası da dahil onun söylediklerine inanmazdı. Lakabı da "Yalan Hasan"dı. Askerden geldikten sonra da uzun süre işsiz kalınca, babası onu yakın bir arkadaşının çay ocağına garson olarak vermişti. Ama orada da bir hafta tutunabildi. Çünkü, çay servisi yaptığı esnafa söylediği yalanlar yüzünden dayak bile yemişti. Herkes, Hasan'ın yüzsüzlüğüne "Pes" diyordu. Tekel'den emekli olan babası Reşat Bey, sözünün eri bir insandı. Mertti, bileği de yüreği gibi sağlamdı. karısı Hatice Hanım ile tek tartışmaları oğlunun yalanları yüzündendi. "Bu oğlan kime çekti böyle" diyordu. Reşat Bey, o gün erkenden eve döndü. Hasan'ı evlendirirse belki bu huyundan vazgeçerdi. Karısı Hatice'ye konuyu açtığında, aldığı cevap ilginçti:"Elin kızının başını yakmayalım bey" Reşat Bey, karısına hak verdi. "Ne yapalım" diye sordu. Hatice Hanım "Bir psikiyatri uzmanına göstersek" deyince, Reşat Bey itiraz etti. "Duyulursa bu deli deler"dedi. O akşam konu kapandı. Reşat Bey, sabah kahvesini içmek için arkadaşının çay ocağına uğradı. Gazetelere göz gezdirdi. Bu sırada, yan tarafta iki kişinin konuşmasına ister istemez tanık oldu. Biri eskiden tanıdığı sağlık ocağının doktoruydu. Diğer kişiyi hiç görmemişti. Doktor, 5 yaşındaki kızının yalan söyleme huyundan psikolojik tedavi sayesinde kurtulduğunu anlatıyordu. Reşat Beyin, kafasında ışıklar çaktı. "Doktor kızını götürüyorsa, ben neden utanacağım ki" dedi kendi kendine. Kararını verdi. Zaten karısı da bunu istiyordu. Eve döndü. Hasan hala yatıyordu. Karısı Hatice Hanıma "Sen haklısın" dedi. "Onu tedavi ettirmemiz gerekir." O sırada, Hasan da kalkmıştı. Reşat Bey, ona o kadar iyi davrandı ki oğlu da şaşırdı. Reşat Bey, oğluna bir iş bulduktan sonra evlenmesi gerektiğini belirterek, torun istediğini söyledi. Hasan da sevinmişti. Babası "Bir şartım var yalnız" deyince, her şeye razı olduğunu söyledi Hasan. Babası, "Psikolojik tedavi göreceksin öyle" dedi. Hasan, itiraz edecek gibi oldu ama yine de kabul etti. Ertesi gün bir tanıdıkları aracılığıyla randevu aldıkları psikiyatri uzmanı Mehmet Beye gittiler. Mehmet Bey. Hasan'ı odasına aldı. Sohbet etmeye başladılar. Mehmet Bey, "Bu gencin bir şeyi yok" diyecekti ki o ana kadar zekice cevaplar veren Hasan'ın yalanları geldi. Bir saate yakın sohbet ettikten sonra odadan çıktılar. Mehmet Bey, Reşat Beyi odasına çağırdı. Oğlunun mitomani yani yalan söyleme hastası olduğunu söyledi. Mehmet Bey, terapilerle bu hastalığın geçebileceğini belirtirken, Reşat Beyden oğlunun yalanlarının üzerine gitmemesini ve bundan sonraki terapilere Hasan'ın yalnız gelmesini istedi. Onun özgüvene ihtiyacı olduğunu anlattı. Günler çabuk geçiyordu. Reşat Bey, oğluyla arkadaş gibi olmuştu. Nereye gitse onu da yanında götürüyordu. Reşat Bey, oğlundaki düzelmeyi fark etmişti. Bir iki terapi derken, Mehmet Bey de Hasan'ın durumundan memnundu. Hasan'a bir haller olmuştu sanki. Bu mahallelinin de dikkatini çekmişti. Eski arkadaşlarıyla da sık görüşmüyordu. Çünkü onları gördüğünde geçmişi hatırlıyordu. Bazen ona yalan testi yaptıkları da oluyordu. Hasan onlarla gırgır geçiyordu. Hiç kimse ona "Yalan Hasan" diye seslenmiyordu. Hasan'daki değişiklik eve de mutluluk saçmıştı. Hatice Hanım oğlu ne isterse o yemeği seve seve yapıyordu. O akşam da sofrada Hasan'ın çok sevdiği lahana dolması vardı. "Eline sağlık olsun anne" diye başını kaldıran Hasan'ın gözü yerel TV kanalına takıldı. Hemen kumandadan sesi açtı. Ekranda il başkanı Ruknettin Bey, konuşuyordu. "Biz tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmeyiz" derken, Hasan televizyonu kapattı. Babası niye kapattığını anlamıştı. O kişiyi iyi tanıyorlardı. Yanında çalıştırdığı işçilerin ücretlerini bankaya yatırıyor. Sonra kendisinde bulunan banka kartlarıyla bu ücretleri çekip, işçilerine daha az parayı elden veriyordu."Baba, bu da mitomani hastası" dedi. Annesi anlamamıştı. Hasan ile babası göz göze geldi. Aynı anda kahkaha attıklarında Hatice Hanım hep şaşırmıştı, "Söyleyin ben de güleyim" dedi. Hasan, mitomaninin yalan söyleme hastalığı olduğunu söyledi. Hatice Hanım, hiç tepki vermedi, "Oğlum memlekette bunlardan çok." Reşat Bey, konuyu uzatmak istemedi. Lafı değiştirecekti ki, Hasan, "Memleketin düzelmesi için bunların tedavisi gerekir" dedi. Reşat Bey, oğlunun söylediği gerçek karşısında sustu kaldı. Mehmet Beyin söylediklerini hatırladı. Sabahtan akşama yalan söyleyenlerin bundan rahatsızlık duymamalarının nedeni, hasta olduklarını bilmemeleriydi. Yoksa göz göre göre bu kadar yalan söylenir miydi?.. * * * Bugününüz dünden dahi iyi olsun. Yalansız-dolansız, sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...